KıRMıZı RuGaN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


AyrıcaLıkLı Olduğunuzu Hissedin..!!!
 
AnasayfaPortalLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Ortaklar
 Hoşgeldin; Misafir

Toplam 2 Mesajın Var.

Kayıt Tarihin:

Son Ziyaretiniz:


5683 Gündür yayındayız
2013 Konumuz var
5589 Mesaj gönderildi
139 Kullanıcımız Var
Son Üyemiz : https://kirmizirugan.yetkin-forum.com/u147
En son konular
» Almost as cut-price as download
Sarı Zeybek EmptyÇarş. Ağus. 03, 2011 8:05 pm tarafından Misafir

» MİLLETTTTTTTT NERDESİNİZZZZZZ
Sarı Zeybek EmptyPtsi Ara. 07, 2009 3:51 pm tarafından NURUM_NUR

» Avusturyadan kimsecikler yokmu yaa bende tanismak istiyorum yakinimdan birileriyle
Sarı Zeybek EmptyPtsi Ocak 05, 2009 10:27 am tarafından hayat41

» YARIŞMAYA KATILAN MASA RESİMLERİ(lutfen resimleri aynı başlıkta buradan paylaşalım)
Sarı Zeybek EmptyPerş. Ara. 25, 2008 11:49 pm tarafından pınkrose

» 18 ÇANKIRI
Sarı Zeybek EmptySalı Ara. 23, 2008 4:57 pm tarafından hayat41

» lalelerim sarardıı
Sarı Zeybek EmptyPtsi Ara. 22, 2008 10:23 am tarafından ayşe42

» COCUKLARIMIZA ELBISELER DIKELIMMI????? (DOGMAMIS COCUGUMA DON BICIYOM :)))))
Sarı Zeybek EmptySalı Ara. 16, 2008 8:18 pm tarafından devit

» PILOTUN EL BECERİLERİ
Sarı Zeybek EmptySalı Ara. 16, 2008 8:07 pm tarafından devit

» YAZ SERGİMİZDEN GÖRÜNTÜLER
Sarı Zeybek EmptySalı Ara. 16, 2008 8:05 pm tarafından devit

Kimler hatta?
Toplam 11 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 11 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 203 kişi Ptsi Tem. 31, 2017 6:38 pm tarihinde online oldu.

 

 Sarı Zeybek

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
sokrates
üye
üye
sokrates


Kadın
Mesaj Sayısı : 26
Yaş : 44
Nerden : diğer
İş/Hobiler : öğretmen
Lakap : hocam
Rep :
Sarı Zeybek Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Sarı Zeybek Right_bar_bleue


Sarı Zeybek Empty
MesajKonu: Sarı Zeybek   Sarı Zeybek EmptyC.tesi Ekim 18, 2008 8:57 pm

KİTABIN ADI:Sarı Zeybek
KİTABIN YAZARI: Can DÜNDAR
YAYINEVİ VE ADRESİ: Doğan Yayın Holding A.Ş. Güneşli / İSTANBUL
BASIM TARİHİ: Ekim 1994
KİTABIN YAYIM MAKSADI: ******’ün Ölümüne Kadarki Son 300 Gününü İnceleyerek, ****** ’Ün Her Zaman Var Olmuş Fakat Pek İşlenmemiş Olan İnsancıl Yönlerini Anlatmak, ******’ü Sevdirmek.

KİTABIN ÖZETİ :

Kitap, ******’ün hastalığının ilk belirtisinin görüldüğü 11 Kasım 1923 tarihiyle başlıyor. ****** Cumhuriyeti kuralı onüç gün olmuştu ve Çankaya’da eşiyle birlikte öğle yemeğindelerken eli birden kalbine gitmiş ve şiddetli bir sancıyla kıvranmıştı. Yirmi dakika kadar süren bu sancı ******’e epey sıkıntılı anlar yaşatmıştı. Aynı sancı iki gün sonra tekrarlamış ve doktorların ilk muayenesinden, kalbinin çok çalışmaktan yorgun düştüğü teşhisi koyulmuştu. ******’ün kalbinin dinlenmesi için istirahat etmesi ve perhiz gerekiyordu. Sigara azaltılmalıydı. Fakat yakın çevresi dahil ******’e bunları yaptırmak kolay değildi. Sonunda ******’e hakim olunamayacağı anlaşılınca, İzmir seyahati önerildi. ****** İzmir’de 50 günlük bir istirahat sonunda, Ankara’ya dinlenmiş olarak geri döndü ve hemen işe koyuldu.

Atlatıldı sanılan bu ilk kriz, yazara göre ******’ün ölümle ilk randevusu idi. İkinci kriz, 3,5 yıl sonra 22 Mayıs 1927 tarihinde ******’ü gece, yatağında yakaladı. Şikayet gene aynıydı : Sol kolunda ve göğsünde şiddetli bir ağrı vardı. Teşhis aynıydı: Yorgunluk, fakat bu kez hükümet olaya el koydu. Berlin’den doktor getirtildi. Doktorlar ******’ün çok sigara içmekten dolayı göğüs anjini geçirmiş olduğuna karar verdi. Tedavisi de aynıydı. Fakat ******’e bunları yaptırmak hemen hemen imkansızdı. O kendinin hasta olduğuna inanmıyordu. Gerçekte de teşhis doğru değildi. Çünkü hasta olan kalbi değil, karaciğeriydi. ****** bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ve çok çalışıyordu. Ayrıca sigara içkiyi de çok kullanıyordu. Dinlenmeye ise hiç zaman ayıramıyordu. ******, bir gün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a neden içtiğini şöyle açıklamıştı:

“İçiyorum, çünkü: Bu vücut artık bu kafayı taşımıyor. Kafam vücudumun çok önünde gidiyor. Beynimi huzura kavuşturmak, biraz dinlendirmek için içiyorum.”

Ancak, burada da dinlenmek pek mümkün olmuyordu. Çünkü ******’ün sofrası, sadece yemek yenen içki içilen bir yer değildi. Burası, bir “Bilgeler Meclisi” ya da bir “Danışma Kurulu” ydu. Ülkenin her meselesi orada gündeme gelir, ****** orada devlet adamları ve düşünce adamlarıyla sabahlara dek süren tartışmalar yapardı. Bu çalışmalar sabahın ilk ışıklarıyla son bulurdu. ******, konuklarını uğurladıktan sonra çoğu zaman yüzünü yıkar, tıraş olur ve yeni güne başlardı. Fakat, ****** 1936’dan itibaren yorulmaya başlamıştı. Çalışma arkadaşları, masadaki devin mavi gözlerinde yanan ışıkların sönmeye yüz tuttuğunu fark ettiler. Artık öğleden sonra uyanıyor, küçük gezintiler yapıyor ve çabuk yoruluyordu. Çehresi müthiş değişmiş, benzi solmuş, hatları keskinleşmişti.

İlk kriz bir Kasım günü gelmişti. İlk ateş de bir Kasım günü geldi. Tıpkı son sancının bir Kasım sabahı geleceği gibi...

21 Kasım 1937 sabahı, ****** şiddetli bir titremeyle uyandı. Zatürre kapıdaydı. Ateşi 39’u vurmuştu. Göğsünün sağ tarafında bir ağrı vardı. Ciğeri kan toplamıştı. Doktorlar bu kez işin çok ciddi olduğunu anlatıp, kesin perhiz istediler. ****** izleyen beş günde dinlendi, perhize uydu ve hızla iyileşti ve yeniden hiçbir şey olmamış gibi işe koyuldu.

1938 başında hastalık iyiden iyiye “geliyorum” demeye başladı. Uzun süredir hissedilen halsizlik ve iştahsızlığa şimdi iki yeni illet eklenmişti: Burun kanaması ve kaşıntı. Sol bacağının kasık bölgesiyle diz kapağı arasında müthiş bir kaşıntı başlamıştı.

****** sözde devamlı doktor kontrolü altındaydı. Ama şikayetlerine karşı devamlı anlık tedaviler uygulanıyordu. Doktorlar iştahsızlığına iştah açıcı meze tavsiye ediyor, burun kanamalarına da tamponla çare bulmaya çalışıyorlardı.

Kaşıntının da sebebi bulunmuştu: Kırmızı karıncalar. ******, hemen kaplıca tedavisi için, gerçek teşhisle yüzleşeceği Yalova’daki kaplıcaya gönderildi.

******, derdini bir kez de kaplıca müdürü Doktor Belger’e anlattı. İşte gerçek hüküm anı gelmişti. Dr. Belger, karaciğerden kuşkulandı ve büyümeyi fark etti. Karaciğer kaburga altını 3 parmak kadar aşmış ve sertleşmişti.

Karaciğerdeki büyüme “Siroz başlangıcı”nın işaretiydi ve bu teşhiste en az bir yıl gecikilmişti. Tarih: 22 Ocak 1938.

Şubat sonlarında, ******’ün hastalığının vehameti hükümete iletildi. Başvekil Celal Bayar, ******’ün muayene ve tedavisi için Almanya’dan ve Fransa’dan doktor getirtmek istediklerini ******’e söyledi. Fakat ****** yabancı doktorları istemedi. ******’e göre, ortada Hatay meselesi vardı ve hastalığının hariçte duyulması hiç de iyi olmazdı.

Nihayet, Türk hekimleri 6 Mart 1938 günü ******’ü muayene ettiler, uzun uzun tedavi üzerine konuştular. Hastalığın sonunda mutlaka “ölüm” olduğunu hepsi biliyordu. Yapılacak tek şey, bu feci akıbeti geciktirmekten ibaretti.

Bütün bu bilgiler ******’e iletildi. ******’e içkiyi bırakması gerektiği bildirildi. ******, her ne kadar doktorların, hastalığını içkiye bağlamalarına inanmasa da, o günden ölünceye kadar yani 9 ay süreyle ağzına içki koymadı.

******’ün sağlığı üzerine üretilen dedikodular iyice artmıştı. Avrupa gazetelerinde Ata’nın sağlığına ilişkin karamsar haberler çıkıyordu. Fransızlar, Hatay meselesinin bizzat içinde olduklarından, ******’ün sağlık durumunu merak ediyorlardı. Gazetelerde ******’ün ağır hasta olduğu yazılıyordu. Anadolu ajansı her ne kadar bunları tekzip etse de böyle haberlerin tek bir tekzip şekli olurdu: ******’ün ortaya çıkması.

Bunu ******’ te biliyordu. Hem milletine söz vermişti. Hatay’ı geri alacaktı. 19 Mayıs onun doğum günüydü. Ankara’daki kutlamalardan sonra Mersin’e hareket etti. Dünyaya yaşadığını ve gücünü gösterecekti.

İşte bu tam bir çılgınlıktı. Üç ay boyunca her günün 23 saatini yatarak geçirmesi gereken bir adam, Mayıs sıcağının kavurduğu Mersin’e gidiyordu. Hatay sorunu böylesine gündemdeyken, ülkesinin ona ihtiyacı varken nasıl yatıp dinlenebilirdi?

Ve Mersin seyahati, bu yüzden O’nun için “son darbe” oldu. Yabancı basındaki hastalık haberleri kesilmişti. Kısa bir süre sonra Fransız ve İngilizler Hatay konusunda tüm koşullarımızı kabul ettiklerini bildirdiler.

Beklenen sonuç alınmıştı. Ama bu güç gösterisi ******’ün canına mal olacaktı. Karaciğerinde büyüyen hastalık ikinci ve şifasız devresine girerken, ****** 1 Haziran 1938’de Savanorasına, sadece 55 gün kullanabileceği yüzer sarayına kavuşuyordu. ****** hala hastalığını ciddiye almıyor ve çok çalışıyordu.

Sonunda, Savanora’da fazla kalamayacağı anlaşıldı ve 25 Temmuz günü Dolmabahçe Sarayına taşındı. Hastalığı üçüncü ve son aşamasına böylece girmiş oluyordu.

******’ün karnı iyice şişmişti. Doktorlar bu suyun alınması gerektiğine karar verdiler. Operasyon başarı ile tamamlanmıştı ve ******’ün karnından tam 12 litre su çıkartılmıştı.O geceden itibaren doktorlar, ******’ün devamlı istirahat etmesi gerektiğini belirterek, ziyaretleri yasakladılar. Çok zorunlu haller dışında hastanın yanına kimse alınmayacak, fazla konuşturulmayacaktı.Bu tavsiyelere harfiyen uyulması için de en yakınındaki 5 kişi o geceden itibaren yan odada nöbet tutmaya başladılar. Bu nöbetler, 10 Kasım’a dek aralıksız devam etti.

Ekim’e girilirken ****** derin uykular uyuyor, sabahları bitkin uyanıyordu. Geceleri inlemeye ve sayıklamaya başlamıştı. ******’ün sıhhi durumu iyice kötüleşmişti. Nihayet ilk ağır koma 16 Ekim Pazar günü geldi. Durumu bir bildiriyle halka anlatıldı. Ülke ayağa kalkmıştı. Ülkenin üstüne adeta ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Türkiye nefesini tutmuş, Atası için dua ediyordu. Korkulan olmadı. ****** ölümü yenmişti.

Nihayet 29 Ekim gelmişti. Cumhuriyet 15. Yaş gününü kutluyordu. ****** ise Saray’da yatağında “Ah Ankara... Ah Ankara’ya gidemedik” diye yakınıyordu.

****** 29 Ekim’den 7 Kasım’a kadar ki 10 günü yarı uyur, yarı uyanık halde geçirdi. Genellikle kendinde değildi.

7 Kasım sabahı arkaüstü yatarken tükürmeye başladı. Tükürüğünde kan vardı. ****** karnındaki suyun çekilmesini istedi. Doktorlar, onun son buyruğunu yerine getirdiler. Rahatlamıştı.

8 Kasım’a girilirken kendini bilmiyordu. Saat 19.00’da ikinci ağır komaya girdi. Gece Anadolu Ajansı durumun ciddiyetini bildiriyordu.

Artık bütün ülke, Ata’sının son saatlerini yaşadığını biliyordu. Ama ağlamaktan ve dua etmekten başka kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

9 Kasım Çarşamba sabahı, ******’te adale kasılmalarıyla istem dışı hareketler ve inlemeler görüldü.

Akşama doğru ****** yeni bir komaya girmişti. Nefes borusundan hırıltılar işitilmeye başlandı. Baş ucundaki doktorlar müşahade defterine “Agani” diye not düştüler.

Agani: Can çekişme demekti. Resmi Tebliği: 9 Kasım – Saat 24.00, saat 20.00’den itibaren dalgınlık artmıştır. Umumi ahval vahamete doğru seyretmektedir. 10 Kasım sabahı Ulu Önderin, boğazındaki hırıltılar azalmıştı. Saat 09.00 olduğunda göğsü hızla inip çıkmaya başladı. Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
desibel
KıRMıZı RuGaN TeaM
KıRMıZı RuGaN TeaM
desibel


Kadın
Mesaj Sayısı : 399
Yaş : 55
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Eğitimci-Bağlama çalmak, kitap okumak.
Lakap : *****
Rep :
Sarı Zeybek Left_bar_bleue999 / 100999 / 100Sarı Zeybek Right_bar_bleue


Sarı Zeybek Empty
MesajKonu: Geri: Sarı Zeybek   Sarı Zeybek EmptyC.tesi Ekim 18, 2008 9:10 pm

Sarı Zeybek'i okumuştum. Çok güzel bir kitap. Sokratesçim sen de çok güzel özetlemişsin. Emeğine sağlık. Herkese tavsiye ederim bu kitabı. Can Dündar çok akıcı bir dille yazmış. :study:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sarı Zeybek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KıRMıZı RuGaN :: KÜTÜPHANE :: E-Book-
Buraya geçin: