Ad-Minella Kraliçe
Mesaj Sayısı : 304 Yaş : 53 Nerden : Bilinmeyenden Rep :
| Konu: Çorak Toprakta Cennet : SİMİ (GREECE) Perş. Ekim 16, 2008 11:06 pm | |
| Datça'ya sadece 1 saat uzaklıkta. Kekik kokulu tepelere kurulmuş rengârenk evleri, leziz yemekleri, doğal güzelliğini kaybetmemiş küçük koylarıyla çekici bir tatil yeri. Ege ile Akdeniz'in buluştuğun noktada bulunan Simi, 12 Ada'nın belki de en güzeli
Bir Akdeniz ya da Ege sahil kasabasına vardığında, acaba herkes aynı şeyleri mi hissediyordur? İçinizi saran, sizi gülümseten bir sıcaklık, bir şekilde bildik tanıdık bir yere gelmenin verdiği garip bir güven, tepelerdeki dar sokaklara kurulmuş evlerde sanki bir zamanlar yaşamış, limandaki kahvelerde sanki geçmiş hayatlarınızda vakit öldürmüş olmanın verdiği tuhaf bir rahatlık... Elbette dünyanın tüm turistleri bu sahillere uğradıkça böyle mi hissediyordur bilinmez. Ama kökleri bir yerlerden o denizlere, o adalara, o güneşli ya da rutubetli. ama mutlaka dar sokaklara bağlı olan tüm gezginler, herhalde bu hisleri az çok paylaşıyordur. 12 Yunan Adası’nın en şirini olan, Datça’ya sadece 9 mil uzaklıktaki Simi, ya da Osmanlı Türkçesiyle söylersek Sömbeki, yukarıda sözünü ettiklerimizi size aynen yaşatacak, tarihi bir Ege kasabasının tüm özelliklerini taşıyor. Daha karaya ayak basmadan, denizden, uzaklardan yaklaşırken, mutluluk verici, pastel bir renk cümbüşü sizi karşılıyor. Kekiklerle kaplı tepelere kurulmuş, sarı rengin aklınıza gelebilecek tüm tonlarını -samandan toprağa- taşıyan evler, zannetmeyin ki tek renge bağlı kalmışlar. 68 kilometrekarelik bu küçük adanın neo-klasik tarzdaki, çok renkli mimarisi açık menekşe, turuncu, mavi, kırmızı tonlarıyla içinizi ısıtıyor; çorak doğal manzarayı adeta aydınlatıyorlar. Cepheleri yuvarlak bir pencereyle, çatıları toprak kiremitlerle süslü, iki üç katlı eski kaptan evleri, 19.yüzyıl neo-klasik İtalyan mimarisinin sergilendiği eşsiz bir açık hava müzesi gibi… Ve bu güzellik, dokuya uyumsuz modern yapıların inşa edilmesiyle asla bozulmayacak. Çünkü Yunan hükümetinin, inşaat izinlerini değerlendiren kurumu Archaelogica tarafından korunuyorlar. Adanın çok çeşitli tarihi zenginliklerle dolu olmasının nedeni tarih boyunca sürekli el değiştirmiş olmasından kaynaklanıyor. Romalılar, Bizanslılar, St. John şövalyeleri ve son olarak Osmanlılar derken Simi, 20. yüzyıl boyunca diğer 12 Adaların kaderini paylaştı. İtalyan ve Alman işgalini yaşadı, 1948 yılında ise Yunanistan ile birleştirildi. 400 basamaklı ‘doğru yol’ Tepe boyunca bir amfitiyatroya benzer biçimde kurulmuş olan Simi, esas olarak bir aşağı bir de yukarı bölümden oluşuyor. Gialos Limanı şehrin aşağı kısmı. Dış saldırılardan korunaklı, ilk evlerin inşa edildiği üst kısma ise Khorio adı veriliyor. Bu iki kısmı 400’den fazla basamağı olan Kalistrata (Yunanca’da ‘doğru yol’ anlamına geliyor) adlı mermer basamaklı geçit birleştiriyor. Bu iki mahalleden Gialos’a ulaşmak hiç kuşkusuz Khorio’ya tırmanmaktan çok daha kolay olduğu için, turistler de yoğun olarak burayı mesken tutuyor. Rodos’tan Simi’ye bir buçuk saatte hızlı gemilerle ulaşan Avrupalı tatilciler genelde adada bir saatlik bir maraton gezi yapıp dönmeyi tercih ettiklerinden, haliyle limandan fazla uzaklaşamıyorlar. Rıhtımda bu yazlık yoğun talebi karşılayan çok sayıda hediyelik eşya mağazası, dondurmacı ve kafé mevcut. Maratoncu turistlerin Simi’den mutlaka satın alıp döndükleri iki şey var: Doğal süngerler ve minyatür gemiler. Çünkü aslına bakarsanız bu iki obje de adanın zafer ve refah dolu geçmişini hatırlatıyor. Tarih öncesi zamanlardan beri belli bir yerleşime sahip olan Simi, daha İlkçağ’da tersanelerinin mükemmelliği ile diğer adalardan ayrılıyordu. 19. yüzyılın sonunda, senede beş yüz gemi üretmeye devam eden adanın nüfusu 26 bin civarındaydı. Kârlı ama tehlikeli
Kısacası zenginlik dolu günlerde yerleşik nüfus -belki şaşırtıcı ama- bugünkünün tam 10 katı kadardı. Simililerin geçimlerini sağladıkları diğer geleneksel ekonomik aktivite ise, kârlı olduğu kadar tehlikeli de olan sünger avcılığıydı. Zamanla yapay süngerlerin ticarileşmesi ve buharlı gemilerin gelişmesiyle birlikte Simi, baş döndürücü bir çöküş yaşadı. İtalyan işgali ve İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımlar bu durumun üzerine tuz biber ekti. Ancak kültürel ve tarihi zenginlikleri, mimarisinin sıcaklığı, Ege Denizi’ne hâkim muhteşem manzarası, doğallığını kaybetmemiş muhteşem plajlarıyla Simi, turizm sayesinde bu badireleri atlatıp adeta yeniden doğdu. Biz geçmişi bırakıp günümüze bakalım, Simi’de gün nasıl akar, kimler neler yapar, nasıl vakit harcar, onları anlatalım… Saat akşam yediye yaklaştığında, gün boyu maratoncu turistleri getirip, limana adeta ‘boşaltan’ hızlı gemilerin birbirlerini kovalamaları bitince aslında adanın ‘gerçek’ sakinlerine gösterdiği ‘gerçek’ yüzü ortaya çıkıyor. Simi’nin yerlileri, müdavimleri –yani Yunanlar ve adada ikinci bir eve sahip olan yabancılar- uzun zaman kalan tekneciler limandaki kafélerde buluşuyorlar. Simi ahalisinin önde gelenleri, adanın Belediye Başkanı, onun dostları, vs. genelde Paros adlı kahvede dünya meselelerini tartışıyorlar. Her türlü yenilikten uzak kalmış, tahta sandalyeleriyle hizmet vermeye devam eden Paros, nostalji meraklılarına bakılırsa limanın tek otantik kahvesi. Daha ‘trendy’ bir buluşma ve vakit öldürme mekânı tercih ediyorsanız her telden çalan bir kalabalığı olan Roloï’yı tercih edebilirsiniz. Ünlüler yatlarında Bu arada Simi’de son yıllarda görülen ünlü ve zengin kalabalıktan da biraz bahsedelim. Anlaşılan 12 Adalar’ın etrafında ‘gezintiye çıkmış’ yatların meşhur sahipleri suyun berraklığı ve mimarinin sıcaklığı karşısında kalış sürelerini biraz daha uzatıyorlar. Genelde lüks teknelerinde kalmayı tercih eden ünlü simalar arasında -Simililerin anlattığına göre- Jacques Chirac’tan George Bush’a, Tom Hanks’ten Arielle Dombasle ve Bernard-Henri Lévy’e kadar herkes var. Hep limandan söz edip durduk, ama aslında Simi’nin gerçek büyüsünü keşfetmek istiyorsanız limanı biraz terkedip, yukarılara doğru yol alıp incir ve portakal ağaçlarıyla bezeli küçük sokakların labirentinde kaybolmanız gerekiyor. Evet, belki Khorio köyüne ulaşmak için yapılan, demin anlattığımız Kalistrata tırmanışı kolay iş değil. Fakat ancak bu tırmanış sırasında pastel renkli binaların şıklığını, begonvil ve yaseminlerle kaplı avluların neşesini, sanki oraya buraya serpiştirilmiş gibi duran, nakış gibi işlenmiş taş manastırların, küçük kiliselerin güzelliğini farketmek mümkün. Hem muhteşem körfez manzarasına karşı Kalistrata kahvesinde dinlenip yorgunluğunuzu da unutabilirsiniz. Simi’nin en çok merak edilen yerlerinden biri de adanın güneybatı kıyısındaki Panormitis Koyu. Çünkü bu koyda barok-rokoko tarzındaki çan kulesiyle ünlü, görkemli Mikhail Panormitis Manastırı bulunuyor. 18. yüzyıl başlarında inşa edilmiş bu manastır, Yunan denizciler için adeta bir hac yeri; Aziz Mikhail denizcilerin koruyucusu olarak kabul ediliyor. Simi’de deniz muhteşem, buna diyecek yok. Ancak plajlar pek çoğumuzun hoşuna gitmeyecek biçimde kumdan yoksun, çakıl taşlarıyla dolu. Yine de Pedi plajından taksi-teknelerle ulaşabileceğiniz Agios Emilianos, Agios Giorgos, Agia Marina en çok tercih edilen plajlar… | |
|