KıRMıZı RuGaN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


AyrıcaLıkLı Olduğunuzu Hissedin..!!!
 
AnasayfaPortalLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Ortaklar
 Hoşgeldin; Misafir

Toplam 2 Mesajın Var.

Kayıt Tarihin:
Perş. Ocak 01, 1970
Son Ziyaretiniz:
Perş. Ocak 01, 1970

5726 Gündür yayındayız
2013 Konumuz var
5589 Mesaj gönderildi
139 Kullanıcımız Var
Son Üyemiz : https://kirmizirugan.yetkin-forum.com/u147
En son konular
» Almost as cut-price as download
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyÇarş. Ağus. 03, 2011 8:05 pm tarafından Misafir

» MİLLETTTTTTTT NERDESİNİZZZZZZ
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPtsi Ara. 07, 2009 3:51 pm tarafından NURUM_NUR

» Avusturyadan kimsecikler yokmu yaa bende tanismak istiyorum yakinimdan birileriyle
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPtsi Ocak 05, 2009 10:27 am tarafından hayat41

» YARIŞMAYA KATILAN MASA RESİMLERİ(lutfen resimleri aynı başlıkta buradan paylaşalım)
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPerş. Ara. 25, 2008 11:49 pm tarafından pınkrose

» 18 ÇANKIRI
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptySalı Ara. 23, 2008 4:57 pm tarafından hayat41

» lalelerim sarardıı
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPtsi Ara. 22, 2008 10:23 am tarafından ayşe42

» COCUKLARIMIZA ELBISELER DIKELIMMI????? (DOGMAMIS COCUGUMA DON BICIYOM :)))))
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptySalı Ara. 16, 2008 8:18 pm tarafından devit

» PILOTUN EL BECERİLERİ
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptySalı Ara. 16, 2008 8:07 pm tarafından devit

» YAZ SERGİMİZDEN GÖRÜNTÜLER
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptySalı Ara. 16, 2008 8:05 pm tarafından devit

Kimler hatta?
Toplam 6 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 6 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 203 kişi Ptsi Tem. 31, 2017 6:38 pm tarihinde online oldu.

 

 Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü..

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Ad-Minella
Kraliçe
Kraliçe
Ad-Minella


Kadın
Mesaj Sayısı : 304
Yaş : 53
Nerden : Bilinmeyenden
Rep :
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Left_bar_bleue999 / 100999 / 100Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Right_bar_bleue


Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Empty
MesajKonu: Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü..   Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyC.tesi Eyl. 13, 2008 11:30 am


STEVE JOBS



Yer:Stanford Üniversitesi mezuniyet töreni. 12 Haziran 2005. Stanford Stadyumu; 4.662 mezun, 23.000 izleyici.



“Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. Ben üniversiteden hiç mezun olmadım. Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an!

Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye.

İlki noktaları birleştirmekle ilgili.

İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım. Okulu neden bıraktım?

Olay ben doğmadan başlamıştı. Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti. Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için herşey hazırdı. Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı. Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi: “Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “tabii ki” diye yanıtladılar. Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kağıtları imzalamayı reddetti. Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.

Ve 17 sene sonra üniversiteye başladım ama saf bir şekilde neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim, ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu. Altı ay sonra, buna değmeyeceğini farkettim. Hayatımla ilgili ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim. Ve orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum.. Sonuçta okulu bırakmaya ve herşeyin yoluna gireceğine inanmaya karar verdim. O zaman çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri olduğunu görüyorum. Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen tüm dersleri almama gerek kalmamıştı. Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim.

Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi. Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor, kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor, her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için 7 mil uzaktaki Hare Krishna kilisesine gidiyordum. Çok güzeldi. Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.

Bir örnek vereyim: O zamanlar Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. Kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiket, çok güzel şekilde elle kaligre edilmişti. Okulu bırakmış olduğum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Serif ve san serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. Çok güzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı ve ben bunu muhteşem buldum. Bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu. Ama on sene sonra, ilk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi. Bunların hepsini Mac’te kullandık. Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı.

Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiç çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı. Windows da Mac’ten kopyaladığına göre, hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım, ve kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi. Tabii ki üniversitedeyken noktaları ileriye bakarak birleştirmek imkansızdı. Fakat on sene sonra geriye dönüp baktığımda herşey çok ama çok berraktı.

Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor. Birşeye güvenmelisiniz - cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi birşeye. Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.

İkinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.

Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım. Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple‘ı 20 yaşındayken ailemin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık, ve 10 sene sonra Apple garajdaki iki kişiden, 4000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmüştü. En nadide ürünümüz Macintosh’u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşına yeni basmıştım.

Ardından kovuldum.

Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz? Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilicek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti. Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu. Bu noktada yönetim kurulumuz onun tarafında yer aldı. Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım. Hem de herkesin gözü önünde. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yokolmuştu, bu büyük bir yıkımdı.

Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Bir önceki girişimci nesli yüz üstü bırakmış, rütbe tam bana teslim edilirken onu elimden düşürmüş gibi hissetmiştim. Dave Packard ve Bob Noyce’dan bu başarısızlığım için özür diledim. Fazla göz önünde olan bir başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat içimde bir şeyler uyanmaya başladı, yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim. Apple’da olanlar bunu en ufak şekilde değiştirememişti. Dışlanmıştım ama hala aşıktım. Ve yeniden başlamaya karar verdim.

O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu. Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti, hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim. Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.

Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum, Pixar adında başka bir şirket, ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple NeXT’i satın aldı, ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor. Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.

Apple’dan kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Tadı çok kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı.

Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin.

Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım. Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek. Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir. İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.

Durulmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani bulana kadar devam edin. Yılmayın.

Üçüncü hikayem ölüm hakkında.

On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:

“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”

Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum: “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.

İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları - tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.

Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.

Bir yıl kadan önce bana kanser teşhisi kondu. Sabah 7:30?da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu. Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti. Bu, aileniz rahatı için gerekli herşeyin kısa zamanda yapılması demekti. Bu veda etmek demekti.

Bütün gün o teşhisle yaşadım. Akşama doğru biyopsi yapıldı, boğazımdan bir endoskop soktular, mide ve bağırsaklarımdan geçerek bir iğneyle pankreasımdaki tümörden birkaç hücre aldılar. Ben narkozla uyutulmuştum, fakat eşimin söylediğine göre doktorlar alınan hücreleri mikroskobun altına koyduklarında sevinç çığlıkları attığını söyledi. Benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Ameliyat oldum ve şimdi iyileştim.

Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam. Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.

Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.

Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki herşey ikinci planda.

Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan, The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı. Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı. Size anlattığım bu olay, 1960′lardan kalma, masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı. Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi: idealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.

Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miyadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar. 1970′lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım. Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı, hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.

Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu: “Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry. Stay Foolish).” Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu. Aç Kalın, Budala Kalın. Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:

Aç Kalın, Budala Kalın.

Hepinize çok teşekkür ederim.”

Steve Jobs.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://kirmizirugan.yetkinforum.com
pılot andaç
üye
üye
pılot andaç


Kadın
Mesaj Sayısı : 486
Yaş : 51
Nerden : dünyadan
İş/Hobiler : uçmak
Lakap : cimcime
Rep :
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Left_bar_bleue999 / 100999 / 100Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Right_bar_bleue


Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Empty
MesajKonu: Geri: Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü..   Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPaz Ekim 26, 2008 6:00 am

bendensin ÇOK GÜZEL BİR BAŞARI HİKAYESİ, BENDE STANFORT ÜNV. NİN KURULUŞU HİKAYESİNİ EKLEMİŞTİM dostuz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
nehirsu66
üye
üye
nehirsu66


Kadın
Mesaj Sayısı : 96
Yaş : 35
Nerden : kütahya
İş/Hobiler : ögrenci
Lakap : inatçı
Rep :
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Right_bar_bleue


Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. Empty
MesajKonu: Geri: Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü..   Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü.. EmptyPaz Ekim 26, 2008 9:19 am

TAM BİZ ÖGRENCİLERE GÖRE BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ melekeros
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Aç KaL...! Budala KaL...! Tırnaklarla Kazınmış Bir Başarı öyküsü..
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KıRMıZı RuGaN :: HAYATLAR :: Başarı Hikayeleri-
Buraya geçin: